Oyun Bitti !

May 18, 2012

Şike skandalı sürecinin bize öğrettiği birçok şey var ve bu tuhaf aydınlanmayı ne gariptir ki futbolun kendisine borçluyuz. Entellektüel çevrelerde çoğu kez küçümsenen, dışlanan, ciddiye alınmayan futbolun, kendi içinde biriktirdiği tüm pisliği bir anda kusarken, o küçümseyici çevrelerin 150 senedir çözümleyemediği dermansız hastalıklarımızı ve bu hastalıkların sorumlusu arızalı genom haritamızı suratımıza çarpacağını, kim bilebilirdi ki?

Kapıkule’nin ötesine geçildiği anda direkt mizah materyali değeri taşıyan eylemler ve kararlar, burada nasıl oluyor da, vicdan genleri iğdiş edilmiş gibi görünen insan sürüleri için gayet olağan görünüyor. Bu çarpıklığa, akıl tutulması mı yoksa vicdan tutulması mı demeli? 12 Eylül darbesiyle tüm toplumsal, sınıfsal dinamiklerinin şaftı kaydırılan bir toplum için dahi, gelinen noktayı açıklayabilmek kolay değildir.

Türkiye’de “SOL” kavramının; bir akıl, vicdan ve emek mücadelesi olarak değil de; ipini koparanın -şahsi ya da grup menfaati gereği- içine doluştuğu bir mülteci kampı işlevi ile kullanıldığı, hatta daha da ileri gidilerek, bu “kullanışlı” sosyal mecranın, o geçici mülteciler tarafından sahiplenildiği gibi ucube bir toplumsal gerçeğimiz var. Bu yüz yıllık hastalıklı gerçeğimiz futbol sayesinde daha duru ve net bir şekilde açığa çıkmıştır, birileri kabul etsin ya da etmesin.

Aynı hastalıklı SOL’un ürettiği [Üç Büyükler Solculuğu] denen daha da uçuk bir komedi var ki, sadece Türkiye’ye mahsus ve evlere şenlik. Nato müteaahiti bir silah tüccarının, bir adi suç şebekesi elebaşının, bir şike organizatörünün “CHE” muamelesi gördüğü, dev posterlerinin 1 Mayıs meydanına taşındığı ucube bir anlayıştan bahsediyoruz.  Yani, Osmanlı saray elitinden miras alınan, biri beli tabancalıların, biri omzu tüfeklilerin ve  diğeri de eli çantalıların olmak üzere devletin 3 ayrı bürokrasi kolunu temsil eden 3 gayrıresmi devlet takımı ve onların 1 mayıs müdavimi “solcuK” taraftarları! (Bu garabet mevzuyu [Üç Büyükler Solculuğu] olarak tez vakitte yazılacak ayrı bir yazının başlığı olarak not düşmüş olup, geçelim. Hatırlatın bir ara…)

Trabzonspor taraftarları olarak bizler; envai çeşit çirkefliğin sağanak olup yağdığı bu gariplikler memleketinde, hangi bir tarafa tutunsak da avunsak, teselli bulabilsek?

Fenerbahçe bayrağı yaktıkları için, fanatik FB’li bir polis amiri tarafından alınıp içeri tıkılan ve 4 aylık cezalarını çekmek üzere şu anda hapishanede olan Trabzonspor taraftarları var bu memlekette. O memleket ki, bir başka şehrinde yakılan polis araçlarını, yakılan FB bayrağından daha önemsiz gören adli makamlara sahip. En üst düzeyde ahlakı temsil etmek için bir araya getirilen, sonra da talimat gereği ahlaksızlığın dibine vuran bir “Ahlak Kurulu” sahibi bu memleket. Ve o memleket ki, her biri müşteri kaybetme,  aforoz edilme korkusuyla tırsan, dilini yutan iyi gün Trabzonsporlusu sözde sanatçılara, sözde aydınlara sahip. Seneler evvel köpekleşmenin tarihini yazıp, bugün de soysuzlaşmanın, sefilleşmenin tarihini yazmakta olan ciğeri beş para etmez sözde Trabzonsporlu yazıcı soytarılara sahip bir memleket.

Bu ahval ve şerait altında…

Yılgınlığa düşüp pes etmek mi? Terk-i diyar eylemek mi? Kabullenip alışmaya çalışmak mı? Sineye çekmek mi? Yoksa bu üç bilinmeyenli kurulu bir düzeneğin içinde, “böyle gelmiş böyle gider” diyerek figüranlığa devam etmek mi? Trabzonsporlular olarak ne yapmalıyız? Gelinen noktaki tavrımız duruşumuz ne olmalı?

Cevap, bizi Trabzonsporlu yapan değerlerde gizlidir.

Biz değil miydik bu asil renklerin inatçı şövalye ruhuna vurulan?

O halde; yılmayacağız, alışmayacağız, pes etmeyeceğiz, kabul etmeyeceğiz, uzlaşmayacağız ve asla yenilmeyeceğiz!

Her Trabzonsporlu için görev; direnmek, dayatılmaya çalışılan oldu bittiyi reddetmek ve kurulu düzeneğin mevcut eşitsiz koşullarda devamını kabul etmemektir.

Başarabilirsek, adil ve temiz bir oyun adına gerçek onurlu direniş bu olacaktır, şike yüzsüzlüğünü ya da şike inkarcılığını bize “onurlu direniş” diye yutturmaya kalkan zevzeklere inat.

Trabzonsporlular diğer temiz futbol taraftarlarını da yanlarına alarak ilk etapta geniş tabanlı ve etkili bir boykot hareketini örgütlemelidirler. Bu boykot siyaset, ticaret ve medya eksenlerinde üç ayrı koldan şike destekçilerini ve göz yumucularını hedef almalı ve mevcut TFF yapılanmasının lağvedilmesini de amaçlamalıdır. Gerekirse bu yolda ayak bağı olmaya meyilli işbirlikçi kulüp yönetimleri ya da yöneticileri de devre dışı bırakılmalıdır.

Etkili bir boykot kampanyası nasıl örgütlenir? Boykotu can acıtıcı kılmak için hedef daraltma nasıl yapılır? Sürdürülebilir bir boykot için interaktif medya nasıl kullananılmalı? Tüm bu detayları [Şikeye Karşı Topyekün Boykot] başlıklı bir sonraki yazımda detaylandıracağım.

Son olarak tekrar vurgulamakta ve hatırlatmakta fayda var.

Trabzonsporlular olarak şu anki tek gündemimiz; FIFA teamüllerine göre kapısına kilit vurulmuş olması gereken Fenerbahçe kulübünün aklanmaya çalışılmasıdır. Bizi bu oldu bittiye alıştırmaya çalışan şer güçleri en çok mutlu edecek şey, bizim yılgınlığa kapılıp soğumamız ve her şey normalmiş gibi tekrar transfer dedikodularına dönmemizdir. Bu tuzağa asla düşmeyelim, düşenleri uyaralım ve asil öfkemizi canlı tutalım. Zira er ya da geç onları bu asil öfkemizle boğacağız.

YAZIYI PAYLAŞ

5 Comments for this entry

  • kunta kinte says:

    Keyifle okudum..Şike sürecinde yılgınlığa,ümitsizliğe düştüğüm şu günlerde hani titreyip kendime gelmeme neden olan bir yazı oldu dersem abartmamış olurum.Kalemine sağlık Ahmet..

  • Gökhan Başakoğlu says:

    Yazı mükemmel Ahmet abi. Kalemine sağlık..

  • oflumulkiyeli says:

    Boykotsa boykot, mücadele ise mücadele. Öncelikle İstanbul basınının Karadeniz’de dağıtımını durdurmalıyız. Hürriyet gazetesini ve NTV’yi her gün ama her gün deşifre etmeliyiz.

  • yazınız çok güzel ve anlamlı olmuÅŸ. teÅŸekkürler ellerinize saÄŸlık.

  • Mehmet Maraş says:

    Önce bu dört dörtlük yazı için sayın yazarı kutluyorum.
    Ve ardından diyorum ki, “Gözün aydın(!) Türkiye !!!”

    Bu “Gözün aydın(!)”,
    - Alnından öpülesi atletlerimizin Avrupa Şampiyonası’nda elde ettikleri olağanüstü başarılar ve kazandıkları madalyalar için değil,

    - Türk spor tarihinde ilk kez Olimpiyat Oyunları’na katılma başarısının yanısıra, dünyanın en önemli spor organizasyonlarından olan Dünya Grand Prix finallerinde de -üstelik Avrupayı temsil eden tek takım olarak- yer alan alnından öpülesi Ulusal Kadın Voleybol Takımımız’ın kazandığı madalya için de değil…

    - Yine Türk spor tarihinde ilk kez Olimpiyat Oyunları’na katılma başarısını gösteren alnından öpülesi Ulusal Kadın Basketbol Takımımız için hiç değil…

    - Yine Türk spor tarihinde ilk kez Voleybol Erkekler Avrupa Ligi’nde finale kalıp madalya kazanan alnından öpülesi Ulusal Erkek Voleybol Takımımız içinse asla değil…

    Ya ne için “Gözün aydın(!) Türkiye” ?
    Şundandır:
    - Koca Fenerbahçe’yi kendi reklamı/çıkarı için kullanan,
    - Geçmişte, başarı(!) için hakemleri, rakip takımları ve hatta rakip futbolcuları tehdit etme, hakem odalarını basma, rakip takım sahasına inme “cahil cüretini ve şımarıklığını” gösterebilen bir külhanbeyi fotokopisi,
    - NATO müteaahiti bir silah tüccarı/baronu,
    - Örgüt kurmak suçundan 2 yıl 6 ay, şike ve teşvik primi vermek suçundan 3 yıl 9 ay olmak üzere toplam 6 yıl 3 ay hapis ve 1 milyon TL para cezasına çarptırılarak, adi suç şebekesi elebaşılığı ve şike organizatörlüğü onanan,
    - Kültürel altyapı ve spor ahlakı açısından, Türk ve dünya spor/futbol tarihinin gelmiş geçmiş en yoksun adamlarından biri olan Aziz Yıldırım tahliye edildi…

    Türkiye’de aylardır hatta yıllardır “içeride” tutulan yüzakı bilim adamlarını/kadınlarını, yüzakı gazetecileri, yüzakı siyasetçi veya devlet adamlarını ve daha nice adları görmezden gelirken, bu adamın(!) henüz aklanmadığını/beraat etmediğini bile unutarak, gelişmeye bir bayram havası veren ve yalakalıkta birbirleriyle yarışan medya’ya, sporla ilgisi olan veya olmayan muhabirlere/yazarlara/yorumculara ve fanatik bir taraftardan da öte duruş/davranış sergileyen hukuk adam(!)larına, kısacası alkış tutan herkese yazıklar olsun.

    Çünkü, sporda ve özellikle futbolda başarıya ulaşmak için her şeyin mübah sayıldığı/sayılacağı bir yolun açılışına alkıştır kopardıkları…

    Vah Türkiyem vah !

Leave a Reply

Your email address will not be published.

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>