Bir Garip Ortaoyunu

January 4, 2012

Hakkı Çakır

YOLCULUK NEREYE?

Son bir kaç günde önce Galatasaray’ın daha sonra da Trabzonspor’un ”şike yapanlar bir kereye mahsus görmezden gelinip affedilirlerse Kulüpler Birliği’nden ayrılırız” açıklamaları geldi. Bunun üzerine şikenin birincil muhataplarından gayriresmi bir açıklama geldi: ”yıl boyunca bir hafta İstanbul’da bir hafta Trabzon’da maç yaparsınız o zaman”

Bu tartışma aslında büyümeden kapanacak gibi dursa da yıllardır şike / teşvik / tehdit / şantaj çarkından bunalmış samimi tarafların derinlemesine incelemesi ve tartışması gereken bir konu.

Öncelikle belirtelim ki Kulüpler birliği bir Vakıftır ve o vakfa üye olmadan pekala ligde de devam edilebilir. Alternatif bir vakıf kolayca kurulabilir. Bunun önünde hiç bir yasal engel yok. Bağlayıcı olan Kulüpler Birliği değil Türkiye Futbol Federasyonu’dur. Yani her üç açıklamanın da aslında bir gerçekliği yoktur. Kamuoyunu meşgul etmekten başka bir sonuç alınamaz. Samimi değildir. En azından asıl söylenmesi gereken bu değildir. Asıl söylenmesi gerekeni futbolun gerçek sahipleri olan biz taraftarlar söyleyeceğiz.

BAŞKA TÜRLÜ BİR FUTBOL MÜMKÜN MÜ ?

İlk duyduğumuzda kulağa aykırı gelen bu sorunun cevabı elbette ”evet” olmalı. Başka türlü bir futbol, futbolun gerçek sahipleri olan taraftarlarla mümkün olabilir ancak. Futbol sadece futbol değildir diyenlerin asıl tartışması ve sonuca ulaştırması gereken konu budur.

Her soruna olduğu gibi bu konuya da bilimsel açıdan bakmak gerek. Öncelikle sorunu tam olarak doğru tespit edemezsek çözümün de doğruluğu tartışılır olacaktır. Bu konuda tarih bilimi bize yol gösteriyor. Türkiye’de futbol tarihini inceleyen herkes ‘art niyetli değilse’ sorunu rahatlıkla görebilir. Şike iddiaları ve şebekeleşme son bir iki yıl için gündem olduysa da son 60 yıla yayılmıştır demek pek yanlış olmaz.

Aslında her şey Aziz Yıldırım ile Adnan Polat’ın yaptığı 21 Şubat 2011 tarihli o meşhur telefon görüşmesinde saklı. Ne diyordu Aziz Yıldırım: ”Ya Fener ya Galatasaray ya Beşiktaş… Hadi si.tir et de bunlardan, bizden birinin şampiyon olması lazım olamazsak bunlarla… Bu Anadolu’yla başedemeyiz haberiniz olsun … Federasyon tamam da … Trabzon, bunların hepsinin gö*ü kalktı

http://www.turkspor.net/default.asp?o=1&id=66646

Bu görüşmeden de anlıyoruz ki önce Bursaspor’un şampiyon olması, ertesi sezon da devre arasına Trabzonspor’un dokuz puan farkla önde girmesi bu hegamonyayı derinden sarsmış tam anlamıyla ”kırmızı alarm” konumuna geçirmiştir. Ayrıca sözkonusu telefon görüşmesi de Trabzonspor’un açık farkla önde kapattığı devre arasına tekabül etmektedir; önemlidir.

Aziz Yıldırım’ın bu sözlerinde aslında çözümün şifresi de gizli, tabii okuyabilene, okumaya cesaret edebilene.

BİRAZ TARİH

Geçmişe dönersek; kupa formatında oynanan, kısıtlı katılımın olduğu ve adı Federasyon Kupası olan 1957 ve 1958 yıllarındaki Beşiktaş’ın şampiyonlukları TFF Tahkim Kurulu’nun 09.05.2002 tarih ve 2002/52e sayılı kararı ile resmileştirilmiştir. Türkiye ligi 1959′da başlar ama şampiyonluklar 1957′de başlar.(!) buyrun cenaze namazına. Ne denir? dakika bir gol bir.

Dakika 2 daha güzel. 1959 yılı Süper Ligin resmi kuruluş yılıdır. Ancak burada da İstanbul mahalli liginden 8, Ankara mahalli liginden 4 ve İzmir mahalli liginden 4 olmak üzere 16 takımın mücadele ettiğini görüyoruz. Sekiz takımlı iki grup ve grup liderlerinin final maçı. Grup liderlerini tahmin etmek zor değil, beyaz grubun lideri Fenerbahçe, kırmızı grubun lideri ise Galatasaray. Gerçekten çok kapsayıcı, bütünleştirici, adil bir lig olduğundan şüphemiz yok(!) Zaten ligin adı da ”Milli Lig” (Milli takım lafı da buradan mı geliyor merak ettim şimdi, malum milli takıma girmek için İstanbul takımlarında oynamak şart..)

Ara Not: İlk resmi lig denilen bu yılda bile Vefa takımının hakkının açıkça gasp edildiği ortada. Kırmızı grupta Galatasaray ile aynı puanı (20) almış aynı averaja sahip (11) ve hatta daha fazla gol atmış, ancak averaj hesabını attığı golü yediği gole bölmek gibi bir cinlikle finale çıkamamış Vefa. Galatasaray: (18/7= 2,5) Vefa:(21/10=2.1) Sahi bi Vefa vardı n’oldu ona?

Aynı sezon aynı grupta ADALET takımının sonuncu olması bir işaret mi dersiniz?

İLK İSYAN: ESKİŞEHİR

1959′dan 1969′a kadar geçen 10 sene içerisinde %80 İstanbul, %10 İzmir, %10 Ankara mahalli ligi devam etmiş. Arada 1960-1961 sezonunda Adana Demirspor’un lige çıkması ve aynı sene sonuncu olarak küme düşmesini saymazsak esas oğlanlar ve figüranlar arasında sorun yok görünüyor. 1968 Yılında Bursaspor, Mersin İdmanyurdu, Eskişehirspor gibi takımlar bu lige çıkınca taşların yerinden oynadığını görüyoruz. Eskişehirspor 1969 yılında şampiyonluğu hakeden takım ama her ne hikmetse 3 puanla kaybediyor şampiyonluğu. Bu sezonun unutulmaz maçı 16 Eylül 1969′da Ali Sami Yen’de yapılan ve Avusturya’lı hakem Herbert Scran’ın yönettiği maç. Soyunma odasına Eskişehirspor 2-0 önde gidiyor. Maç 2-2 bitiyor. Maçtan sonra Metin Oktay soyunma odasına gidip özür diliyor ”kusura bakma ama mecburduk” diyor Eskişehirsporlu Abdurrahman’a. Eskişehir deplasmanda 20.000 e yakın taraftarla isyan ateşini yakıyor o gün. Yine aynı sezonda Eskişehirspor’lu futbolcuları taşıyan otobüsün eşkıya misali yolunun kesilip tehdit edilmeleri var ki akıllara zarar.

1965′te kurulan ve hemen bir kaç sene sonra şampiyonluğu çalınan Eskişehir’de 2010′lu yıllarda İstanbul takımlarının halen şampiyonluk kutlayamamaları işte tam bu nedenledir. 1972 yılına kadar iki kez daha çalınır Eskişehir’in şampiyonluğu. Oyuncuları çeşitli ikna yöntemleriyle (!) İstanbul takımlarına transfer olur, araçlarının yolları kesilir, hakemler vesair vesair. Anlayacağınız bugünkü yöntemlerin benzerleri.

Kanımca bu 4-5 yıllık süreçte Eskişehirspor’un çalınan şampiyonlukları Türkiye futbolunda kırılma noktasıdır.

VE İHTİLAL

Bir Eskişehirspor’lu arkadaşın benzetmesi: ”Eskişehir kafa tutmuş, Trabzonspor kafa atmış” . Kısa tarihin en iyi özeti. Trabzonspor’un kuruluşu tam da Karadeniz usulü. ”Onların kendi ligi varsa bizim de kendi ligimiz var”. İdman Ocağı, İdman Gücü çekişmesi o kadar üst seviyede ki yerel lig bırakılmak istenmiyor. 1967′ye kadar inat ediliyor, devlet erkanı baskısıyla Trabzonspor kuruluyor o yıl.

Bilinen bir gerçektir, Türkiye Ligi kurulduğunda, yani Ankara, İstanbul İzmir mahalli lig karmaları maç yaparken ki 15 yıllık süreçte Trabzon, Eskişehir, Bursa, Adana gibi şehirlerin mahalli ligleri de üst seviyede futbol oynamaktadırlar. Bundan dolayı bu şehirlerin Ulusal(!) arenaya çıkışları geç olmuştur. Trabzonspor kuruluşunun hemen peşine üstüste şampiyon olarak 1. lige çıkıyor ve bir sene (1974-1975) alışma döneminden sonra hemen şampiyon oluyor (1975-1976)

Bu şampiyonluğun peşine 1984 yılına kadar devam eden bir şampiyonluklar ve ikincilikler silsilesi izliyoruz. Trabzonspor’un şampiyon olabilmesi ve Eskişehirspor’un kafa tutabilmesini sadece futbolla açıklamak yetersiz kalacaktır. 1970-1985 arası ülkenin içinde bulunduğu sosyopolitik durum bu noktada önemlidir ve belki de asıl gerçek burada yatmaktadır.

Trabzonspor hem kendi yoldaşı olan Anadolu kulüpleri için işaret fişeğini atmış, hem de rakibi olan üç ayaklı istanbul hegamonyası için kırmızı alarmı en üst seviyeye taşımıştır. Artık öyle önlemler alınmalıdır ki bu facialar(!) tekrar yaşanmasın. İşte o yıllarda aslında tek vücut olan ama görünüşte üç parça olan istanbul kulüpleri köklü önlemlerle işi sağlama almışlar(!). Sistemlerini dört temel parça üzerine oturtmuşlar ( Politik çevre, Askeri çevre, İş Dünyası ve Medya ) Bu işin bir de Polis / Mit ayağı var ki bu tartışılır. Özellikle son yaşadığımız olaylarla birlikte değerlendirilmesi gerekir. Bu bambaşka bir konu olmakla birlikte gayet politik ve tartışmaya açıktır.

Asıl konumuza dönersek;

1980 Sonrası memlekette herşeyin en baştan dizayn edildiğini görüyoruz. Anlaşılan o ki yeni dizaynda ne Trabzonspor’a ne de başka bir Anadolu kulübüne bu mahallede yer bırakılmamıştır artık. İspatı 25 sene üstüste aynı takımın şampiyon olması. (sözkonusu takım: fenerbahçegalatasaraybeşiktaş spor )

İHTİLAL TEKRAR MI?

2010 yılına kadar Trabzonspor, Kocaelispor, Samsunspor, Sivasspor, Kayserispor gibi takımların zorlamalarına rağmen hegamonik yapıyı yıkamadıklarını görüyoruz. Bu 25 yılın istisnasız her yılı şaibelerle dolu ki yazmaya kalksak kalınca bir kitap olur sanırım. 2010 mayıs ayında Bursaspor’un şampiyonluğu futbolumuzdaki en büyük kırılmalardan birini oluşturdu. Hemen peşine Trabzonspor’un 9 puan farkla devre arasına girmesi ise Aziz Yıldırım – Adnan Polat arasındaki yazının başında alıntılanan itirafların dökülmesine neden oldu. Düğmeye basılma anı o konuşmanın yapıldığı 2011 yılı başlarıdır. O tarihten sonra kirli şebeke çarkları en üst seviyede çalışmaya başladı ve işte sonuç ortada. Geçtiğimiz sezona müdahale edilmemiş olsaydı ve Trabzonspor şampiyon olsaydı bu sezon muhtemelen Karabükspor, Kayserispor ve Gaziantepspor’un şampiyonluk mücadelesini izliyor olacaktık.

SONUÇ

55 Yıldır gösterimde olan oyun özet olarak budur. Kurgudur. Temelleri köklü şekilde atılmış, sağlam dayanakları olan bir kurgudan başka bir şey değildir. Bu kurgu içerisinde sonuç almak imkansızdır. Ara ara kurgunun dağılıyor gibi görünmesi balans ayarından başka bir şey değildir, yanıltıcıdır. Örneğin Galatasaray’ın bu son çıkışı (kulüpler birliğinden ayrılırız!) pastadaki paydan bir dilim daha istemekten başka bir şey değildir. Çarklar dönmeye devam eder, filler tepişir, çimenler ezilir.

ÇÖZÜM ve DİĞER SORUNLAR

1957 yılından itibaren aslında birbirinden ayrılmayan üç kardeşin ortaoyununun birer figüranı olmaktan öteye gidemeyeceğini anlayan futbol takımları / taraftarları gerçek bir futbol ligi kurmak için hiç vakit kaybetmeden ve ne pahasına olursa olsun hazırlıklarına başlamalılar.

”Söylemesi kolay” denilebilir. Evet zor ve aşılması gereken kimi noktalar var. Belki o noktaları da analiz edersek kolaylaşır işimiz…

1- Hukuki sorun:

05.05.2009 tarih ve 5894 sayılı Kanun: Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun. http://www.ekanun.net/5894-sayili-kanun/index.html

Bu kanunda der ki: Madde 4 Fıkra 3: Türkiye’deki her türlü futbol teşkilatı TFF’ye bağlıdır ve bunların hak ve görevleri TFF Statüsü ve diğer talimatlarda tanımlanır.

Bu ibareye göre Federasyona bağlı olmaksızın futbol oynamak, oynatmak, kulüpleşmek yasaktır. En zor gibi görünen bu sorun aslında en kolayı. Birincisi ülke futbolunun büyük çoğunluğu tarafından talep edilen bir şey görmezden gelinemez. Yaklaşık 200 mevcut Profesyonel futbol kulübünün 150 tanesi aynı şeyi talep ederse kanun da değişir Federasyonun yapısı da.

Peki ya yetmezse?

Mevcut futbolun kuralları ufak çaplı değiştirilerek başka bir spor dalı gibi görünerek sıfırdan federasyonlaşılabilir. Uluslararası alanda kabul görmez ilk etapta belki ancak meşruluğunu ispat edene kadar böyle bir yola başvurulabilir. Bu durumda ne kanun ne federasyon bağlayıcı olmaz.

2-Ekonomik Sorun:

Yayın geliri adı altında çok büyük paraların döndüğü aşikar. Hatta bir çok futbol takımının bu parayla ayakta durduğu da biliniyor. Ve hatta bir çok Anadolu kulübünün göz göre göre Fenerbahçe’nin arkasında durmasının da asıl sebebi bu para. Bunun çözümü de kulüplerin kendi ekonomilerini yaratabilme becerisini göstermelerinde. Sadece oyuncu satarak değil başka şekillerde de kulüplerin kendilerini idare edilebilmeleri şart.

Bu sorun altyapıdan çok daha fazla oyuncu çıkartarak, fahiş fiyatlara transfer yapılmayarak, menajerlerin kuklası olmaktan çıkarak, kısacası profesyonel bir idari yapının oluşturulmasıyla kolayca aşılabilir. Örneğin yeni kurulacak ligde altyapıdan en az 6 oyuncu oynatma şartı getirilmesi hem kulüpleri ekonomik olarak rahatlatacak hem de altyapıya önemi arttıracaktır. Aynı şekilde en fazla 2 yabancı oyuncu sınırlaması da gereksiz harcamaların önüne geçmek için bir araç olabilir.

3-Psikolojik Eşik:

-”Fenerbahçe’siz bir lig düşünemiyorum” Bir çok Galatasaraylının ağzından duydum bu cümleyi. Bu cümlenin altında ”sıra bize de gelirse?” sorusu yatıyor aslında. Bu üç takım toplum üzerinde yılların birikimiyle psikolojik bir baskı oluşturmayı başarmışlardır. Bu baskıyı yıkmak elbette zaman alacak bir iş ancak imkansız değil. Bir ters rüzgara bakar ki o rüzgar son iki senedir esiyor zaten.

Örneğin ben Kocaelispor’suz bir ligi hiç hayal edemiyorum. Tat alamıyorum. Aynı şekilde Adana Demirspor olmadan bu lig bana hep eksik geliyor. Karşıyaka’nın Yeşil- Kırmızı forması beni hep cezbetmiştir, o formayı sahada görmeyi ne çok özledim anlatamam. Göztepe’yi hem sahada hem tribünde özledik mesela. En son 3. ligde maçlarına gittim Göz Göz hala aynı. Şu an 1. ligde olsalar yabancılık çekmeyiz. Sakaryaspor, Çanakkale Dardanelspor …. İşte asıl psikolojik eşik burası. Kocaelisporsuz bir lig olabiliyorsa Beşiktaşsız bir lig de ha keza olabilir. Göztepe mi Galatasaray mı derseniz bin kere Göztepe derim…

4-Çifte Vatandaşlık

İşte bütün mesele bu. Yer: Samsunspor tribünü, hangi takımlısın, Samsun – Fenerbahçe, ya sen? Samsun-Galatasaray. Bu Erzincanda, Konya’da Amasyada Denizli’de hep aynı. Hatta yıllardır 1. ligde olan Gaziantep, Antalya, Manisa’da da aynı.

Önce bir İstanbul takımı taraftarı ol, sonra memleketinin ya da yaşadığın şehrin takımını destekle!!! Bu ikilemden çıkabilen büyük oluyor, çıkamayan küçük kalıyor. Formül bu kadar basit.. Bunu aşabilen örnek maalesef çok kısıtlı. Trabzon bunun en önemli örneği. Eskişehir ve Bursa’da son yıllarda pozitif anlamda gelişmeler olsa da yeterli değil. Ancak bir dördüncü şehri eklemek neredeyse imkansız.

Yukarıda saydığım ilk üç sorunun toplamından daha fazla bir sorundur bu. Artık hangi projeler geliştirilir, hangi çalışmalar yapılır bilemem ama yeni bir futbol istiyorsak aşmamız gereken en büyük sorun budur. Bu sorun aşılırsa diğerleri otomatikman çözülür. Bu sorunu çözmek için ilgili kişilerin akademik bir destek almaları bile gerekebilir.

26 Ocak 2011′de TFF Olağanüstü Kongresinden hangi sonuç çıkarsa çıksın, (Fenerbahçe küme düşürülse bile) bu konu tartışılmalı hatta somut adımlar atılmalıdır. Yoksa gerçek efsanelerin bir 50 sene daha bu oyunda figüran olmaları kaçınılmazdır.

Hakkı ÇAKIR

YAZIYI PAYLAŞ

6 Comments for this entry

  • şeytan says:

    Adana Demir yanınızda.

  • Her yönüyle son derece “sıkı” bir yazı. Tebrik ve teşekkür ediyorum. Teklif edilen formülün hayata geçmesi halihazırda romantik bir hayal olabilir, fakat mevcut sistemin daha ne kadar yaşayacağı da meçhûldür. Önemli olan nihai çözümün dillendirilmesidir. Her türlü radikal değişiklik (ilk duyulduğunda) uçuk kaçık (olarak görülen) bir cümleyle başlar.

    Saygılar.

    Bülent Şirin

  • Ahmet M Zehiroğlu says:

    Önerilen “yeni lig” senaryosunun bir “Z” planı olarak tartışılması bile, tam da amacımıza uygun olarak birilerini rahatsız etmeye yetecektir. Bu yazı kendi içinde bir çok küflenmiş mevzuyu da tarihin tozlu sayfalarında çıkartıp yeniden tartışmaya açabilecek detaylar içeriyor.. Tebrikler HAKKI ÇAKIR.

  • oflumulkiyeli says:

    Tebrikler Hakkı Çakır. Bu lig bizim lig, sporseverin ligi değildir. Alması gerekenin onlarca katı para alan futbolcuların, isim yapan yöneticilerin, işbilir menajerlerin, kar için her tür etik değeri sallayacak digiturk için mi katlanacağız her tür pisliğe?
    Eline zihnine sağlık Hakkı Çakır.

  • egemen öztürk says:

    Artık konuşmaya başlamanın zamanı geldi. Evet yeni bir lig istiyoruz.

  • kolokolo says:

    Eline sağlık Hakkı Çakır.
    Uzun zamandır bu kadar güzel yazı okumamıştım.

Leave a Reply

Your email address will not be published.

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

Previous Post
«