Ahmet ZEHİROĞLU

Şike çetesi harıl harıl çalışıyor…

Üzerine oynadıkları bir kaç aşamalı kurtuluş planları çok basit ve net. Fakat planlarını başarılı kılacak hamleleri ise bir satranç tahtasındaki kadar karmaşık ve bulanık..

Son 30 senedir, Trabzonspor’un her sene karşısında şampiyonluk ümidiyle mücadele verdiği yedi kollu bir ejderha var karşımızda.
Bir takım “sihirli cümlelerle” sistemi harekete geçirebilen, meclisi dahi güdüm altına alabilen korkunç ve karmaşık bir menfaatler ağından bahsediyoruz.

Aziz Yıldırım’ın “konuşursam herkes yanar!” sihirli cümlesi, acil kurtarma mekanizmalarını harekete geçiren ilk önemli hamleydi kuşkusuz. Bu sihirli cümle ve devamında gelen 2. büyük hamle, yani Göksel Gümüşdağ’ın iddianameye dahil ettirilmesi, iktidar eliyle, devletin bir bütün olarak yasama, yürütme ve iddia makamlarıyla birlikte harekete geçmesine ve kapana kısılanların kurtarılması için seferber olmasına yetmiş görünüyor.

Ve çoğu kişinin sandığının aksine, bu süreçte kurumlar arasında ya da kurumlar içinde bir çatlak ya da ayrılık yok. Sadece “iyi devlet/kötü devlet” “iyi vekil/kötü vekil” tiyatrosu oynanıyor ve top çevriliyor orta sahada..

Yürürlükteki plan oldukça basit: İddianame açıklanmadan evvel, yasayı değiştirmek.

Bu yasa değişikliğinin önceliği de, her ne pahasına olursa olsun iddianamenin açıklanmasını engellemek. Zira yasa yayınlandığı anda iddianame yok hükmünde kalacak ve kamuoyuna açıklanmadan geri gönderilebilecek. Böylece pandoranın kutusu hiç açılmadan geri gitmiş olacak. Iddianamenin açıklamasını bekleyen temiz futbol tutkunları ve UEFA da avucunu yalamış olacak. Dolayısıyla sezon boyunca çevrilen bütün dolaplar, Fenerbahçe için en büyük tehlike olan UEFA’dan gizlenmiş ve hasır altı edilmiş olacak.. Her şey sıfırdan başlayacak, dava özel yetkili savcının elinden alınıp asliye mahkemesine yollanacak, bu arada Aziz Yıldırım da ayarlanmış yeni yasa maddeleri sayesinde dışarı çıkmış olacak; iddianame, Fenerbahce’yi ve Aziz Yıldırım’ı aklayacak şekilde yeniden yaz-dır-ılacak.  Üstelik, böylesine bir kapandan sıyrılıp dışarı çıkabilen bir Aziz Yıldırım’in şike yapması ve makam ayartması için artık para harcamasına da gerek olmayacak. Güce tapınmanın revaçta olduğu bu memlekette, böylesine organize ve aleni bir suçtan, meclisin şahsına özel çıkarttığı yasayla kurtulabilen bir adam, artık peygamber ve tanrı seviyesinde korku ve itaat odağı olacaktır, her makam ve her mevki için. Artık önünde açılamayacak hiç bir kapı kalmayacaktır bu saatten sonra. Hakem odası falan basma gibi küçük işlerle de uğraşmayacaktır artık. Tribündeki varlığı bile hakemlerin düdük çalmadan evvel 2 kere düşünmesi için yeterli olacaktır.halloween inflatable

İşin kötüsü Şamil Tayyar gibi birkaç samimi ama etkisiz unsur dışında bu plana engel olabilecek bir güç de görünmüyor ortalıkta. İçine sinmeyen vekillerin bile meclise gelip red oyu vermeye cesaretleri olmayacaktır. Bir çok kişi Cumhurbaşkanlığı makamının, çoğunluğun vicdanını temsilen bu ahlaksızlığa engel olacağına inanıyor. Bu da tamamen bir yanılgıdır. Cumhurbaşkanlığı makamı şu süreçte “iyi devlet/kötü devlet” tiyatrosunun “iyi” tarafını oynuyor sadece, kamuoyundaki yükselen rahatsızlığın gazını alıyor. Yasa ikinci kez önüne geldiğinde “referandum’a götürmek” yada “geciktirerek iddinamenin çıkmasını beklemek” gibi planın işleyişine gerçek anlamda taş koyabilecek seçeneklerini kullanmayacağını göreceğiz hep birlikte. Çünkü Abdullah Gül de, sanıldığının aksine düzeneğin dışında değil, bizzat merkezinde.

İktidar partisi içinde de sanıldığının aksine, -Şamil Tayyar’ın bireysel donkişotluğu dışında- toplu bir çatlak ya da bölünmüşlük olmayacak. Sadece danışıklı dövüş ile “iyi vekil/kötü vekil” tiyatrosu oynayacaklar kendi aralarında.

Çünkü, sözde mevcut 90 yıllık “distribütörler” iktidarını alt etmek için iktidarı eline alan bu “bayiler”, hala eski distribütörlerine bağımlılar.. Çünkü, AKP’nin tüccar milletvekillerinin büyük bir kısmı hala “bayi”. Onlar eski distribütörler iktidarına bayrak açarak iktidara gelmiş olsalar da hala “bayi” konumundalar ve bayi kafasındalar…  Sadece mecazi olarak değil, gerçek anlamda da, kendi taşralarında ya ARÇELİK’in ya TOFAŞ’ın ya FORD’un ya da VW’in bayisi olarak varlar. Yani büyük distribütör burjuvazinin KOÇ’un, DOĞUŞ’un ve diğerlerinin 3 büyük kulübü onlar için hala birer Kaf dağı..

Tüm bu süreçte Trabzon cephesinin sindirilmişliği ise içler acısı… “Ulusal medya” etiketi taşıyan İstanbul Yerel Medyasına karşı, gerçek bir Trabzon Yerel Medyasının var olmayışı en ciddi zayıflığımız memleket olarak. Keşke, Istanbul medyasında “132 YIL” üzerinden yürütülen dezenformasyon kampanyasına karşı, sadece Ali Şen ve Aziz Yıldırım dönemlerinde intihar ederek ya da kalp kriziyle hayatını kaybedenlerin fotoğraflı bir listesini ana sayfadan yayınlayabilecek bir gazetecilik zekası ve cesareti olabilseydi Trabzon’da.. Keşke, gündemi seyreden değil yönlendiren, gerektiğinde ters yüz edebilen medya gücüne sahip olabilseydik, keşke..

YAZIYI PAYLAŞ

Leave a Reply

Your email address will not be published.

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>

Previous Post
«