Yeni bir hüsranın ardından, taraftarlar günah keçisini ilan etti bile; Aykut Akgün.

Doğru mu? Bence değil…

Bu tür haftalık hüsranlar, şu sıralarda ağır bir toboggan aquatique gonflable evresini yaşamakta olduğumuz HAMİSİLASYON sendromunun klasik semptomlarıdır ve acil cerrahi müdahale olmaz ise acılı süreç ağırlaşarak devam edecektir..

Peki nedir Hamisilasyon?..

Trabzonspor’da ilk kez Hami Mandıralı’nın son dönemlerinde ortaya çıkan, bulaşıcı bir hastalıktır. Eskilerden yenilere, yenilerden daha yenilere bulaşarak nesiller boyu varlığını sürdürebilen bir virüstür, Hamisilasyon virüsü.. İsmini ilk kurbanı olan Hami’den almıştır. Sadece kurbanı olan futbolcuyu değil, yöneticisinden taraftarına herkesi etkisi altına alır, gözlere perde indirir..

Hamisilasyon sendromunun ilk belirtileri saha içinde ortaya çıkar.. Hamisilasyona kapılmış olan futbolcu bir anda kendisini takımın biricik pırlantası gibi hissetmeye başlar. Herkes koşmalı mücadele etmeli ve bütün son paslar ona atılmalıdır. Bütün golleri o atmalıdır. Çünkü kırması gereken bir rekor vardır. Bütün duran topların başına o geçmelidir.. Bu vuruşlardaki başarı ortalaması mühim değildir, çünkü rekor hedefi herşeyden önemlidir.
Bütün paslar tam ayağının ucuna atılacaktır. O uzak düşen paslara koşamaz, gereksiz yere kendini yoramaz. Ayağını uzatıp sakatlanma riski de alamaz. Çünkü rekor vardır kırılacak.. Atılmayan paslarda el kol hareketleri, eller belde saha sola tripler atılır.. Hakemlerle, takım arkadaşlarıyla bol bol konuşulur… Çünkü o bir tanedir, o özeldir..

İşin ilginci sadece kurban değil, virüsün etkilediği herkes, teknik direktöründen taraftarına kadar herkes, rekor hedefine teslim olmuştur. Takım oyunu ve başarısı ikinci plana atılmıştır..

Sezonun başından beri, takımda HAMİSİLASYON belirtileri gösteren oyuncu Burak Yılmaz’dır ve kendi egosu için takımı kurban etmektedir. İşin en acı tarafı da bunun ne kulübeden ne de tribünlerden farkedilmiyor olmasıdır.

Göz göre göre heba edilen penaltı pozisyonunu direkt geçiyorum…

Dakika 90..

Top Alanzinho’nun önünde ve karşısında sadece kale ve kaleci var. Arka direk çaprazında da Burak var. İlk yarıda da, ağa efendiyi çiğneyerek -haddi olmayarak- atmak zorunda kaldığı bir de gol var ki, o da yarım saniye içinde işlem yapıp karar vermesi gereken beyninin bir köşesinde kayıtlı.. Ağır hamisilasyon baskısı altındaki o beyin, o yarım saniye içinde, topu boş kaleye vurmak yerine Burak’ın kafasına ortalamak zorunda hissediyor kendisini.. Bu HAMİSİLASYON denen meret, işte böyle bir baskı hissi ile sirayet ediyor takım arkadaşlarına da.. O Alanzinho ki, geçen hafta attığı golden beri Burak’dan tek bir pas bile alamamış bir oyuncu. Burak’ın oyun içindeki pas tercihlerini çok dikkatli takip etsinler, “olmaz öyle şey” diyenler.

Tekrar vurgulayarak bitirelim. Sorun kişilerle ilgili değildir. Sorun Burak, Hasan, Hüseyin sorunu değildir.. Dün, bugün yarın hep var olacak olan hamisilasyon sendromu; şu anda Trabzonspor takımının en temel sorunudur ve gelinen son noktada görünen o ki, bu virüs tek başına bir senemizin daha heba olmasına neden olmuştur şimdiden.

YAZIYI PAYLAŞ

4 Comments for this entry

  • Cakelishi says:

    Ellerine saglik.. %100 katiliyorum.

  • Murat Hacıoğlu says:

    Hastalığın adı çok güzel. Peki Teşhis ne hocam?

  • Kesinlikle katılmıyorum. Zaten katılmadığımı da ”Bu da bize ders olsun” başlıklı yazımda dile getirdim.
    Sorun Ahmet mehmet sorunu değildir demişsiniz. Bence de öyle. Ama sorun şu bu sendromu da değildir. Sorun Türkiye’de futbolun dibe vurmasından ibarettir.

  • Mehmet Maraş says:

    Burak Yılmaz’ın GS’a transferinden sonra bir yerlere veya birilerine yazmayı düşünüyordum…O nedenle bu yazıya rasladığım iyi oldu.ve “Buraya yazayım” dedim.

    Önce, ortaya isabetli bir çözümleme (analiz) koyan yazarı kutluyorum.
    Ve geçiyorum konuya…

    Sayın yazar “Sezonun başından beri,takımda HAMİSİLASYON belirtileri gösteren oyuncu Burak Yılmaz’dır ve kendi egosu için takımı kurban etmektedir.” demiş ve bu
    sendrom nedeniyle kafasının karışık olduğunu ima etmiş.

    Ancak, bugün artık anlıyoruz ki, Burak Yılmaz’ın kafası sadece “Hamisilasyon Sendromu” nedeniyle değil, “Galatasarayizasyon Sendromu” nedeniyle de karışıkmış..

    Çok daha gerilere gidecek olursak…
    Şenol Güneş 2009-2010 sezonunun ikinci yarısında yeniden Trabzonspor’a
    gelinceye kadar kim takıyordu Burak Yılmaz, Selçuk İnan, Egemen Korkmaz, Umut Bulut,,Engin Baytar ve benzeri adları?

    Şenol Güneş gelmeseydi, takım büyük bir olasılıkla kısa sürede dağılacak ve zaten çoğu sorunlu olan bu adlar 1.ligde oynuyor olacaklar veya çoktan unutulanlar listesinde yer alacaklardı.

    Şenol Güneş ve dolayısıyla Trabzonspor ile Trabzon kenti onları.yeniden yarattı.
    Buna karşılık onlarda da bir minnet duygusu olması gerekmezmiydi?
    Hayır, oralı bile olmadılar.

    Hemen hemen hepsi de “Yurtdışı olmazsa Trabzonspor” sözleriyle, kendilerini yaratan bir kente, bir spor klubününe, bir teknik adama, takım arkadaşlarına ve bir taraftar kitlesine yalan söylediler ve tam bir nankörlük örneği göstererek, arkalarına bile bakmadan çekip gittiler.

    Burak Yılmaz da aynı taktiği güttü.
    Selçuk İnan’ın da açık açık aklını çelmesiyle, ortamın soğumasını ve insanların yavaş yavaş alışmasını bekledi.

    Yani Lazio filan hikayeydi.
    Ortam kıvamına gelip, insanlar da gelişmeleri kanıksayınca doğru Galatasaray’a gideceği açıktı. Hatta Galatasaray olmasaydı, kendisini bir zamanlar kapı önüne koyan Fenerbahçe’ye veya BJK’ya gidecekti kesinlikle…

    Zaten, meslektaşlarının emeklerinin üzerine umursamazca oturmayı hazmedebilen Fatih Terim benzeri adamlarla(!), henüz sezon ortalarında karşı takım oyuncularını ayartmayı alışkanlık haline getirmiş “İstanbul’un 3 büyükleri”….pardon “İstanbul’un 3 sülükleri” de avlarının üstüne sırtlanlar gibi atlamaya hazırdı.

    Bu gelişmelerde elbette Trabzonspor yönetiminin de hatası vardı ama “insanlık”, “adamlık” ve “minnet duygusu” gibi kavramlar da hep vardı…Ancak, ne yazık ki o adların bu kavramlardan zerre kadar nasiplerini almadıkları ortaya çıktı.

    Burak Yılmaz türü sporcular(!), Fatih Terim türü spor!) adamları ve “İstanbul’un 3 sülükleri” türü spor(!) klüpleri oldukça spor/sporcu ahlakı yoksunluğunu hep yaşayacaktır Türkiye…

    Hepsine de “Yazıklar olsun” derken, emeklerinin üzerine utanmazca oturulmasına karşın tek sözcük etme tenezzülünde bile bulunmayan bilge ve gerçek spor adamı Şenol Güneş’in önünde saygıyla eğiliyorum.

    Not: Burak Yılmaz vve benzeri türler futbol karşılaşmaları için Trabzona geldiğinde aleyhinde tezahürat yapılmamasını öneriyorum Trabzonspor’lu taraftarlara… Çünkü öyle yapılırsa kendini adamdan sayarlar…Oysa o türler adamcık bile değildirler.

Leave a Reply

Your email address will not be published.

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>